
Kanun hükmünde kararnamelerKarun hükmünde kararnamelere dönüşüyor!
03.6.2020
Kanun hükmünde kararnamelerKarun hükmünde kararnamelere dönüşüyor!
Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu’nun 21 Ağustos 2019 tarihli basın toplantısı notları;
TAZİYE
“Geçtiğimiz Pazartesi Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun’un Hoca Malazgirt Zaferi ile alakalı saha çalışması yaparken geçirdiği trafik kazası neticesinde vefat etti.
Haluk Dursun Hoca tarihçiliği ve ilim adamlığı ile örnek bir kişilikti, arkasında tarihimiz ile ilgili çok önemli eserler bıraktı. Bu sebeple kendisini mümtaz bir şahsiyet ve kıymetli bir ilim adamı olarak hatırlayacağız.
Merhuma bir kere daha Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
KAYYUM ATAMALARI
Bugün ki gündemi işgal ana meselelerine temas edecek olursak;
Biz birimize sarılmalıyız, kucaklaşmalıyız. Hatalar olsa bile birbirimizle sarılmak zorundayız. Bu meseleye böyle girmemin sebebi bildiğiniz üzere Diyarbakır, Van ve Mardin Belediyelerine kayyum atandı.
Bu kararla alakalı hemen şunu belirteyim ki; İktidar bu konuda inisiyatif kullandı biz bunun doğru olmadığını belirttik.
Kayyum kararı hukuku dikkate almadığı gibi halkı da dikkate almamıştır.
Biz her zaman terörle mücadelenin yanında olduk ve olmaya devam edeceğiz. Lakin ülkemizde adli yetkiye sahip kurumlar bellidir, bu kurum mahkemelerdir. Bu sebeple seçimler bile, adliye gözetiminde değil, doğrudan yetkili bir adli kurum olan YSK tarafından, yönetilmektedir.
Seçilenler de hukuk kurallarına göre vazifelerini yerine getirmek mecburiyetindedirler. Görevleri esnasında suç işledikleri takdirde bu suçları yine adli merciler tarafından tespit edilir. Cezai işlem ancak mahkemeler gerekli kararları aldıktan sora uygulanır. Hukuk devletinde İdari makamlar, mahkeme kararı olmadan, kendiliklerinden uygulamalarda bulunamazlar.
Bunu dikkate almadan idarenin kendisini hem savcı hem de hakim yerine koyarak uygulama yapması hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaz. Kimse suç işleyenlerin görevde kalmasına destek vermiyor, Suçların neden mahkemelerce tespit edilip karara bağlanmadan uygulama yapıldığına itiraz ediyor.
Daha önce demiştik, Kanun hükmünde kararnameler giderek Karun hükmünde kararnamelere dönüşüyor diye. Maalesef Son kararnameler bu konudaki endişemizi daha da arttırmıştır. Çünkü Karun’larda hak, hukuk tanımaz, halkın iradesini dikkate almazdı.
Burada şu soruyu da sormadan geçmek istemiyorum; Osman Öcalan’ı ekranlarına çıkaran, TRT’ye de terör örgütü propagandası yapmaktan kayyım atanacak mıdır?
HUKUKSUZLUĞUN NE DEMEK OLDUĞUNU SN ERDOĞAN BİLİR
Millet iradesine ipotek koymak kimseye bir şey kazandırmaz. Demokrasilerde temel esas; seçimle gelenin seçimle gitmesidir. İktidarın seçmen iradesini hiçe sayan tavrı sadece demokrasimize değil ülkemizin huzur ve geleceğine de zarar vermektedir. Geçmişte ortaya konan antidemokratik uygulamalardan en çok nasibini alanlardan birisi Sn. Erdoğan’dır.
Okuduğu bir şiir sebebiyle haksız yere hapis cezasına çarptırılmış ve belediye başkanlığı görevinden alınmıştır.
Lakin o gün dahi İstanbul belediye başkanlığına Kayyum atanmamıştır.
Sn. Erdoğan geçmişte hukuksuz uygulamaların ne demek olduğunu bilen bir isimdir.
O zaman kendisine muhtar bile olamaz denirken, muhalefetin yardımı ile başbakanlık koltuğuna oturmuştur.
Şimdi tek adam haline geldi, Kendisinin geçmişte yaşananlara bakarak yarın başımıza gelecekleri görmesi gerekir.
Belediye meclislerini işlevsiz hale getirmek yanlıştır.
Halkın seçmediği insanları makama getirmek yanlıştır. Anlamak güç ama Türkiye parti devletine dönüşüyor. Bunu desteklemek mümkün değil. Bir gün bu gidişat patlayacak İstanbul seçimleri bunun göstergesidir. Ne oldu sandıkta vatandaş patladı tepkisini koydu. Halk hiçbir yerde kendisine dikta etmek isteyenlere geçit vermez.
O yüzden Harun gibi gelip Karun gibi gitmemek lazım. Karunlar hayırla hatırlanmaz ama Harunlar hayırla hatırlanır her zaman.
3Y İLE MÜCADELE EDECEKLERDİ
Hatırlarsanız bu iktidar göreve gelirken 3Y ile mücadele sözü vermişti. Neydi bunlar;
▶Yasaklar
▶Yolsuzluk
▶Yoksulluk
Bugün gelinen noktada bırakın bunlarla mücadeleyi, adeta 3Y’nin muhafızı oldular. Türkiye yasaklar, yolsuzluk ve yoksulluk ülkesi haline getirildi. Bugün içinde bulunduğumuz gerek ekonomik gerekse diğer konularda yaşadığımız krizi aşmanın tek yolu 3Y ile mücadele etmek bunları ortadan kaldırmaktır.
YOKSULLUK EN ÖNEMLİ PROBLEM
İktidar içinde bulunduğumuz krizden çıkmanın yollarını arayacağına,
yasaklar ve baskı ile koltukta oturduğu süreyi uzatma derdinde. Bakınız her hafta gündeme getiriyoruz ekonomimizin hali ortada. İktidar pembe tablolarla ekonomiyi iyi göstermeye çalışsa da gidişat iyi değil. İğneden ipliğe gelen zamlar ortada.
En son Pazartesi günü;
Motorinin litre fiyatına 17 kuruş, benzinin litre fiyatına ise 6 kuruş zam geldi. Dün de çaya %15 zam daha geldi.
Bunun yanında çarşı pazarda hissedilen enflasyon açıklanan rakamların çok üstünde.
Fakat bu açık gerçeğe rağmen iktidarın memura zam teklifi %4+4
İğneden ipliğe, sigaradan çaya/şekere ardı ardına gelen zamlarla, enflasyon ve yoksulluk sınırında ezilen memurumuza sunulan bu %4+4 zam teklifi değildir, olsa olsa zam tiyatrosudur. Kimsenin memurumuzu bu tiyatroda figüran olarak görme hakkı yoktur.
SİGARA ZAMMI
İktidar memura, işçiye, emekliye zam konusunda cimri davranmakta çekinmiyor.
Fakat iş vergi zamlarına gelince olabildiğince cömert davranıyor. Sigaraya konulan maktu vergi zammı %37.
Biz elbette hiç kimsenin sigara içip sağlığına zarar vermesi istemeyiz.
Fakat şunu da hatırlatmak isteriz; Merhum Neşet Ertaş; “Gençlerin cebindeki cigara parasına göz dikmem” demişti. Bu konuda durduğumuz yer tam olarak budur. Yerli tütünü bitiren bu iktidar şimdi sigaraya vergi zammı yaparak ekonomiyi toparlamaya çalışıyor.
Bir ülkede ekonomi zamlarla düzelmez.
Tarıma gerekli destek verilmeden Türkiye’nin ayağa kalkması mümkün değil.
Tarıma destek demek çiftçinin ürettiği mahsulden kar edip cebine para girmesini sağlamak demektir.
EGE YANGINI
Biliyorsunuz son zamanlarda yangınlar arttı. Ege’de yaşanan Osman yangını da hepimizin malumu, müdahale ne yazık ki yetersi kaldı. İddia o ki söndürme işi özel bir kuruluşa ihale edilmiş. Türk Hava Kurumu neden müdahale etmiyor sorusunu akla getirdi bu durum da.
Bakan beyin açıklaması şaşırtıcı; Siz hangi THK uçaklarından bahsediyorsunuz, 6 tane uçağın üçünün motoru arızalı diğer üçünün de farklı problemleri var çalışmıyor. Kabahati özründen büyük peki bu uçaklar neden tamir edilmiyor. Bir uçağın motorunu tamir etmekten aciz durumdasınız. Bu acziyetle bu ülke yönetilemez.
GÜVENLİ BÖLGE
Son olarak dış politika gündemimize de değinmek istiyorum. İlk önce Fırat’ın Doğusunda kurulacak olan güvenli bölge konusunu ele almakta fayda görüyorum.
İktidar sürekli müdahale edeceğiz, kimseye bağlı değiliz gibi açıklamalarla mangalda kül bırakmıyor.
Ama iktidar herhangi bir icraat yapmıyor.
Hemen belirteyim ki konu ile ilgili iddialar bizi endişelendiriyor.
-5 km ABD ile ortak kontrol bölgesi
-9 km ABD’nin kontrol bölgesi
-4 km ise ABD’nin koz olarak tutacağı bir güvenli bölge.
Eğer bu iddialar doğruysa gerçekten durum endişe vericidir. Şu bilinmeli ki ABD dünyada yaşanan sıkıntı ve problemlerin ana kaynağıdır. Irak işgalinin Suriye iç savaşının müsebbibi bir devletten böyle bir konuda olumlu adımlar atacağı beklentisi son derece yanlıştır. Böyle bir güvenli bölge ancak çekiç gücü sınırımıza yığmak demektir.
Bu sebeple ABD’nin değil ülkemizin menfaati esas alınmalıdır. Bugüne coğrafyamızda savaşın ve huzursuzluğun kaynağı olan ABD ile ilişkilerinizi gözden geçirin.
Bakınız Ortadoğu’dan dış güçler tamamen elini çekmedikçe bu coğrafyaya huzur gelmeyecektir. İşte Filistin’in durumu, Golan tepeleri ilhak ediliyor. Adeta Büyük Ortadoğu Projesi adım adım işleniyor.
Ne yazık ki bu projenin eşbaşkanlarından birisi Sn. Erdoğan.
Hem BOP eşbaşkanı olup hem de bu coğrafyada huzuru tesis edecek adımlar atmak mümkün değildir. Türkiye güçlü bir ülke ama bugün ki politikalar zaaf politikası. Kimin dost kimin hasım olduğunu belirlemekte acizler. Türkiye yolsuzluk ve israfla zayıflatıldı. Dışarısı bunun farkında, yollar ve köprüler bir ülkeyi güçlü kılmaz. Hele hele saraylar hiç güçlü kılmaz.
KEŞMİR KRİZİ
Gündemimizin bir başka dış politika meselesi ise Keşmir’de yaşanan insanlık dramıdır. Hindistan’ın birkaç hafta evvel Keşmir’in ayrıcalıklı eyalet statüsünü kaldırması üzerine ortaya çıkan hadiselerde birçok Müslüman Keşmirli hayatını kaybetti. Hindistan hükümetinin tutuklamaları ve iletişimi engelleme çabaları had safhaya ulaştı. Hindistan ordusu bölgeye yedi yüz bin asker sevk etti.
Keşmirliler haklarını talep etmekten aciz hale geldiler. Liderlerinin büyük kısmı hapiste, işkence ile ölüyorlar. Türkiye bu konuda çok cılız bir tepki veriyor.
Bu tepki Hindistan’ın umrunda olmaz, Çin bile bizden daha net bir tavır ortaya koyuyor.
Malumunuz biz birinci dünya savaşındayken ve kurtuluş savaşını verirken Hint kıtasında yaşayan Müslümanlar topyekûn bize yardım etmişlerdi. Hatta bizzat gelip bizim cephemizde savaşanlar oldu.
Bugün orada yaşayan insanların dertleri ile dertlenmek en önemli vazifelerimizden birisidir. Bu sebeple Keşmir’de yaşanan krizin sona ermesi için İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bir an önce harekete geçmesi gerekmektedir.
Bugün gerek Keşmir’de gerekse farklı Müslüman coğrafyalarda yaşanan insanlık dramının en büyük sebebi İslam Birliği’nin olmayışıdır.
Bu sebeple uzun vadede muhakkak D8’ler canlandırılmadı D60’ların kurulması için çaba gösterilmelidir.”